Kuru meyveler, mevsim meyvelerini korumanın bir yolu ve ticarete konu olan bir meta olarak binlerce yıldır diyetin bir parçası olmuştur. Geleneksel kurutulmuş meyvelerdeki (şeker ilavesiz) besin içeriği, daha konsantre olmasına rağmen meyvenin taze haliyle benzerdir. Bu nedenle geleneksel kuru meyveler, C vitamini dışındaki birçok mikro besin için oldukça iyi kaynaklardır. Kuru meyveler antioksidanlar yönünden zengindirler. Antioksidanlar hücrelerimizdeki serbest radikal olarak adlandırılan hasar yapıcı molekülleri “temizleyerek” hücre hasarını önlemeye yardımcı olan moleküllerdir. Epidemiyolojik çalışmalar, meyve tüketimi ile kardiyovasküler hastalıklar, tip 2 diyabet (T2DM) gibi kronik hastalıkların ve belirli kanser türlerinin azalması arasında pozitif bir ilişki olduğunu ortaya koymuştur. Özellikle, kuru meyveler içerdikleri antioksidan potansiyeli olan fitokimyasallar vitaminler ve mineraller sayesinde; bağışlık sistemini güçlendirir, hücreleri yeniler, alerjilerden korur ve yaşlanma sürecinde oksidatif stresin sonuçlarını azaltmada rol oynar. Kuru meyveler, prebiyotik etkileri olan (örneğin polifenoller) çeşitli diyet lifleri ve diğer biyoaktif bileşikler açısından zengin olmasının yanında, bazı kuru meyveler (örneğin kuru erik ve kayısı) müshil özelliklere sahip olan yüksek düzeyde sorbitol içerir. Bu sayede bağırsakları düzenli çalıştırır. Atıştırmalıklar, “abur cubur” veya “boş kalori” gibi kavramlarla ilişkilendirilir ve bu atıştırmalık yiyecekler de genellikle iştah kontrol kaybı, obezite ve aşırı tüketim bağlamında atıfta bulunulur. Bu nedenle “sağlıklı atıştırma” denilen ve iştah kontrolünü iyileştirmeye yardımcı olan yiyecekler belirlenmelidir. Geleneksel kurutulmuş meyveler yüksek lezzetlilikleri ve düşük glisemik indeksleri nedeniyle iştah kontrolünü iyileştirmek için yararlı bir “sağlıklı atıştırmadır”.